
AYDANCA
HAYVAN HAKLARI, TRAVMALAR VE GERÇEK ÇÖZÜMLER ÜZERİNE
İnsanlar mutsuz.
Çünkü adil olmayan, vahşi bir plan var ortada.
İnsanlar bu aralar tutunacak dal arıyor. Aralarında hikayelerini anlatıyorlar. Neden bu yola baş koyduklarını? Geçmişlerine dönüp bakıyorlar. Bu hikayeleri okuyorum bir süredir, kendi hikayemi de paylaşmak istedim.
Benim hayvanlarla olan meselem, aslında çocukluk dönemimde yaşadığım büyük bir travmaya dayanıyor. Yaşam hakkına olan saygım, hayvanların varoluşuna duyduğum inanç, 11-12 yaşlarımdayken yaşanan büyük bir zehirlenme dalgasıyla pekişti. Küçüklüğümden beri doğaya, hayvanlara, çiçeklere, böceklere sevgim hep vardı. Daha çocukken bile çiçekleri koparmayı sevmez, olduğu yerde okşayıp koklardım. Çünkü koparıldıklarında hızla solduklarını görmüştüm ve onların yaşam süresini kısaltmamak gerektiğini düşünürdüm. Bu anlamda yemek yazarı olmam da ilginçtir.. O ayrı konu. Daha sonra konuşuruz.
Ben bu dünyaya gelen her canlının, özellikle dünyaya güzellik katan her varlığın, mümkün olan en uzun süre, en iyi şekilde yaşaması gerektiğine inanıyorum. Nihayetinde hepimiz ölümlüyüz, hiçbir şey sonsuz değil. Sana hiçbir zararı olmayan, tam tersine varlığıyla dünyayı güzelleştiren bir canlıyı öldürmek olacak iş değil.
Küçük yaşta her gün okuldan dönerken beni karşılayan kedilere, köpeklere elimde ne varsa verirdim. Sonra eve girer, dersimi çalışır, rutinime devam ederdim. Ta ki bir sabah uyandığımda arka sokakta her gün selamlaştığım köpeklerin boylu boyunca yattığını görene kadar… Hepsi zehirlenmişti. Belediye yapmıştı. O gün yaşadığım travma, sayfalarca yazsam bir kitaba sığmaz. Kırılma noktamdı.
Ve evet, ben çocukken maruz kaldığım bu travmatik olayları malum İzmir, genellikle CHP yönetimlerinde yaşadım. Yine de en acımasızlarını DYP üyesi Burhan Özfatura döneminde yaşadım, o dönemde yapılanlar en büyüğüydü ve ona olan ahım çok büyüktür. Türkiye'de hayvan hakları yasası ilk kez ciddi anlamda konuşulmaya başlandığında ise AKP dönemindeydik ve Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla gerçekten önemli bir yasa geçmişti.
Umutlandık. Hatta o yasa denetlenerek uygulatılsaydı bugün çok başka bir noktada olacaktık.
Şunu da söylemek gerekiyor: Bu işin partisi, sağı-solu, osu-busu yok. Bu, Türkiye Cumhuriyeti var olduğu günden beri süre gelmiş büyük bir mesele. Hayvanlara eziyet, hayvanları yok etmek, hangi parti olursa olsun, yıllardır süregelen bir yanlış. Tam bunu düzelten bir parti hayatımızdayken, neden yine aynı parti ve aynı kişiler şu anda tam tersini yapıyor? Ben bunu çok merak ediyorum. Bunu mutlaka açıklamalılar.
Ben İzmirliyim ve bahsettiğim bu olayları da İzmir'de yaşadım. İzmir'e hep "medeni şehir" denir ama burada bile çocuğuna bunu yaşatmıştı şehir. Ülkemde yıllarca hiçbir hayvan hakları politikası bilim insanlarıyla, uzmanlarla, uzun vadeli çözümler üzerine inşa edilmedi. Her yönetici kendi bildiğini yaptı ve geldiğimiz nokta ortada. Ayrıca bu sadece kedi-köpek meselesi değil. Kediyi köpeği sevenlerin hakkının da ihlalidir. O kedi-köpeklerin yaşam hakkını savunan iyi insanları da hırpalanma meselesidir. Çünkü her bir köpeği öldürürken, aslında binlerce insanın da kalbine hançer saplanıyor.
O sebeple açık yürekli olunsun. Neden yapılıyor bu? Neden? Bunun asıl nedeni ne? Bizler sebebi öğrenmek zorundayız.
Çocukları korumak için olduğu söyleniyor ama gerçek bu olamaz. Çünkü bu, aksine topluca çocuklara travma yaşatan bir eyleme dönüştü. Çocukları gerçekten korumak istiyorsak mesele köpekler değil, mesele sapıklar, caniler, kötü ebeveynler ve çökmüş bir eğitim sistemidir.
Biz çocukları sokakta tek başına yürütemez hale geldik. Türkiye'nin gerçeği bu. Ve bunun nedeni asla köpekler değil. Kimse birbirini kandırmasın. Sadece son iki ayda onlarca çocuk işkence gördü, tecavüze uğradı, öldürüldü. Diğer taraftan ebeveyn ihmali kaynaklı hatta şaibeli tek bir vaka ile binlerce köpek öldürülüyor. O zaman ne yapacağız? Çocuklara zarar veren sapıklar yüzünden bütün erkekleri mi yok edeceğiz?
Bu, akıl dışı bir yöntemdir. Kurunun yanında yaşı da yakarak, gerçeği görmezden gelerek sorun çözülmez. Bu bir katliam planıdır ve "çocukları koruyoruz" masalının arkasına saklanamaz. Ben artık yarım asrı devirdim, şu an anlatılan masalları yiyecek yaşta değilim. Bizim aklımızla oynamasınlar.
Bugün geldiğimiz noktada şunu sorgulamalıyız: Ne oldu da tüm düzen hayvanları öldürme üzerine kurulu bir komploya dönüştü? Ne oldu da "güvenli sokaklar" adı altında bir yapı oluşturulup yalnızca katliam üzerine çalışır hale geldi? Bugün artık zehirleme, öldürme, yok etme gibi şeyleri konuşmuyor olmamız gerekirdi. Oysa o kadar kolay bir çözümü var ki…
Üretim en az 5 yıl yasaklanır. Hayvana eziyet çok ağır cezalandırır. Mahalle köpekleri, bulundukları mahallenin sorumluluğuna bırakılır. İçlerinden uygun olanlar eğitilerek deprem bölgelerinde arama-kurtarma çalışmalarına katılır, bazıları koruma köpeği olur, bazıları bekçi köpeği olarak görevlendirilir. Yani hayvanlar topluma kazandırılırken, bu süreç birçok insana da iş imkânı yaratır. Böylece herkes kazanır.
Bu kadar makul ve orta vadede etkili çözümler varken, yeni nesillere aynı travmayı yaşatacak bir katliam planına "çocukları düşündüğümüz için yapıyoruz" denmesini kabul etmiyorum. Eğer mesele gerçekten çocuklar olsaydı, bu işin insancıl çözümleri zaten bulunurdu. O yüzden açıkça söylenmeli: "Biz bu hayvanları istemiyoruz ve şu sebeple istemiyoruz."
Ez cümle: Hiçbir masum hayvan, bireysel korkulara, taleplere veya kişisel fikirlere kurban edilemez. Allah inancı olan durumu biliyor o kısma girmeyelim ama insanlık, böyle bir suçu asla affetmez.