Aydan Üstkanat | GEZİ - GİRİT
GEZİ

GİRİT

Kedine Münhasır Bir Diyar: GİRİT

Girit’ten “Hayal kırıklığı” diye bahseden yazılar okumuştum. Üstelik seyahatimden bir kaç gün önce “Fazla beklentiniz yoktur umarım” uyarısını bile almıştım. Beklentim yoktu. Sadece kalbimin en derin yerinde çok uzun zamandır sakladığım Giritli köklerimin sıcak daveti vardı…

Kaset çalarda babaanneminkine benzeyen zarif bir ses, babamın en sevdiği şarkıyı söylüyor “Çadırımın üstüne şıp dedi damladı”. Tipik bir Girit kıraathanesinin içine adım atarken Girit bağımsızlık bayrağının altındaki dolabın üzerinde duran eski tip kasetçaları görüryorum. Yüzyıldır orada sanki. Sadece kasetçalar ve mekan değil, her şey! Hatta köşede, çilingir sofrasının etrafında rahatsız sandalyelerde kral tahtındaymış gibi keyifle oturan Giritliler bile sanki asırlardır orada duruyor.

Biraz önce Heraklion’un dar çarşı sokağında ilerlerken gördüğüm kasap vitrini geliyor aklıma. O tanıdık minicik kokoreçler. Çocukluğum gözümün önünden film şeridi gibi geçiyor. Babamın taze kekikle onları incelikle sarması, özenle pişirmesi, keyifle sofraya getirmesi. Aynı o vitrindekiler gibi.. Gözümden bir damla yaş kucağıma düşüyor ve çocukluk hatıralarıyla yükselen Girit ruhunu yaşamak üzere, derin bir nefes alarak devam ediyorum Girit’in eski sokaklarında…

Kim ne yazmış, ne diyor unutun…

Artık beni tanıyıp da, Girit kökenli olduğumu bilmeyen sanırım kalmamıştır. Bu sebeple La Cucina’da ilk gezi yazımı Girit için yazmıştım. Yayın yönetmeni “Sen yazmalısın” demişti. Zaten o vakit ayağımın tozu hala duruyordu…

Bir gün Girit’e gitmek, hep aklımın köşesindeydi. Bu seyahat için hiç acele etmedim. Küçükken çok şeyi anlamamıştım, aslında anlatmamışlardı. İnsanların köklerinden koparılıp zorla başka yerlere gitmelerinin acısını anlamam zaman almıştı. İşte bu yüzden belki biraz demlenmek, kendimi bulmak, biraz daha olgunlaşarak orada olma isteği vardı. Sonunda böyle hissederek nihayet Girit’i gördüm.

Girit’i görene kadar bu konuda çok araştırdığımı söyleyebilirim. Hatta bazı Türk köşe yazarlarının Girit’ten “Hayal kırıklığı” diye bahseden yazılarını da okumuştum. Üstelik seyahatimden birkaç gün önce “Fazla bir beklentiniz yoktur umarım” diye uyarılmıştım.

Beklentim yoktu. Ne bekleyebilirdim ki? Beklemem mi gerekliydi? Herkesin algısı farklı. Birlikte seyahat ettiğimiz 6 kişilik grupta bile eminim Girit için hissettiklerimiz bambaşkadır. Biz Ergun’la bir daha bir daha gideceğiz orası kesin.

Diyeceğim şu ki, eğer köklerinizle ilgili bir hesabınız varsa, kim ne yazmış, ne diyor unutun. Fırsatınız olduğu an mutlaka o diyara gidin.

Biraz tarih, biraz çocukluk hatıraları, biraz da bugün…

İnsanlık kadar eski bir tarih var bu topraklarda. Homeros’a göre 90 kenti olan bir adadayım. Ucu bucağı yok sanki. Ona ada demek tuhaf oluyor.

Yeni bir bina, yeni bir inşaat… Yeni olan herhangi bir şeyin izine pek rastlamadım. Tutucu, eski ve vakur bir ada burası. Kaldığım 6 gün içinde adayı bir uçtan diğer uca, bıkmadan dağ tepe dolaşıyoruz. Karış karış… “Ah Kazançakis’I bir kere daha okusaydım” diye hayıflanırken adanın dağlarla çevrili dokusunda Minos uygarlığının kalıntılarına uzanıyor yolumuz.

Sıcak ve zor bir yol. Gruptakiler bir ara acıkıp bougatsa’ları mideye indiriyor. Baklava hamurunu andıran Mizitra veya muhallebili (semolina ile hazırlanmış bol sütlü) çıtır çıtır bir börek bougatsa. Tatlı yemediğimden vitrinde kendi halinde duran Kalitsounia (poğaça) sipariş veriyorum. Aman tanrım! Bu poğaça ise bizim yediklerimiz ne? Girit’e özel bu poğaçalar inanılmaz lezzetli. Görüntüsüne aldanmayın, mutlaka tadın.

Neyse dönelim kalıntılarımıza! Eh yediklerimizi yakmanın en iyi yöntemi, öyle kocaman bir yer ki, taş taş taş… Bir iki saat yürüsek yine acıkırız biz diye düşünerek rehberimizi dinlemeye başlıyorum merakla.

Tarihi millattan binlerce yıl öncesine dayanıyor bu uygarlığın. Burada karşılaştığımız Venedik esintileri Roma ve Osmanlı’nın bıraktığı izler etkileyici. Manastır ve kiliselerin yanında hala cami olarak göğe yükselen minarelerini de şehir merkezlerinde görmek mümkün. Sakın Girit’I “Deniz, güneş, kum eşittir Yunan adası” olarak düşünmeyin. İşte o zaman hayal kırıklığınız olacaktır. Burada var olan şey bambaşka, derin ve etkileyici.

Benim açımdan yaptığımız en büyük hata Ağustos sıcağında gitmek oldu. Girit için en doğru zamanlar bence bahar ayları. Tarihiyle, halkıyla, lacivert, kırmızı, beyaz bağımsızlık bayrağıyla burası bambaşka bir diyar. Girit’e her hangi bir Yunan adası demek mümkün değil.

Gelsin Yemekler!

Girit’te kaldığım süre içinde tipik Yunan mezelerini ve yemeklerini bol bol gördüm. Ama bunun çok çok ötesinde Girit’in kendine ait oldukça sağlam bir mutfağı var.

Üstelik bu mutfak öyle herkesin ezberlediği “ot yemeklerine” dayanmıyor. Av etleri, küçük hayvanlar bolca tüketilmekte adada. Ben, tavşan, keçi, salyangoz yemiyorum. Yani oralarda en çok yenilen şeyleri… Muhtemelen atalarımın kemiklerini sızlatıyorum. Sanırım her an vejeteryanlığa biraz daha yaklaşıyorum. Ama Giritte bu da sorun değil. Peynir, zeytin ve yeşilliğin en güzeli bu adada.

Sofralar her daim “Dakos” ile açılış yapıyor Giritte. Dako ismindeki tam buğday unundan yapılan peksimete bol domates, zeytinyağı ve peynir parçacıkları eşlik ediyor. Çok lezzetli. Beni doyurur darken ardından gelen her şeyi silip süpürebiliyorsunuz mideye oturmuyor. “Mizitra” sını ne yapıp edip bulun. Zaten adanın güneyine giderken in-cin olmayan bir yolda küçük bir karavanda mizitralı gözlemelerle karşılaşacaksınız sakın geri çevirmeyin. Girit’te bulabileceğiniz, ve sadece buraya özel taze bir peynir mizitra. Anız (küçük baş hayvanların ilk sütü) sütü kullanılarak yapılan bu peynir, tuzsuz, yağlı ve inanılmaz lezzetli. Tatlı lor peyniri ile gravyer arasında bir lezzeti var.

Kaloma yani bizim deyimimizle Kalamata ‘nın ana vatanı burası, üretimi bol. Dolayısıyle tüm salatalardan bolca fıştkırıyor. Tuzu az, eti bol, benim için zeytinin kralı. Tek korkum onu yerseniz bir daha salamura zeytin yemeyebilirsiniz. Tüm Yunan adalarındaki gibi burada da bolca tüketilmekte.

Menülerde en çok göreceğiniz şey “Saganaki” olacak. Fırın veya tavada hazırlanan tüm kızartmalara saganaki diyorlar.

Skordalia yani sarımsak pate ise isterseniz geliyor. Menüde bulamayabilirsiniz. İçinde haşlanmış patates, bol sarımsak, ekmek kırıntısı ve fındık bulunan Girit’e özel bu mezeyi çikuda yani Girit rakısı ile deneyin pişman olmazsınız. Ama her restoranda bulunmuyor. Daha çok evlerde ve bazı lokantalarda yapılıyor.

Hohli yani salyangoz elbette merakımdan söyledim ama itiraf ediyorum bir adet bile yiyemedim. Girit mutfağının en önemli yemeği salyangoz, bir lezzet avcısı olarak kendi topraklarımdan bu yemeği yemeden dönmem biraz ayıp oldu sanırım.

Bu kadar çok yemek içinde en özeli hangisi derseniz ayırım yapamam ama Giritliler hiç tereddütsüz Apaki (tütsülenmiş domuz eti) ve Ahinos (deniz kestanesi) diyor. O sebeple ne yapın edin onların da tadına mutlaka bakın!

Çok gezdik ve yedik. Orada bulunduğumuz her anı değerlendirmeye çalıştık. Knosos, Arkali Manastırı, Zorba filminin çekildiği Stavros Plajı, Heraklion, Hanya, Rthymno derken, adanın önemli bir bölümünü gördük.

Yemek kültürüne ait dolu dolu bilgi ceplerimde dönüyorum Anadolu topraklarına. İçimde huzur, kalbimde Girit ve mutfağımda pişmeye hazır Girit yemekleri ile…

Aydan’ın Yıldızları

Apaki ☆☆ Hemen hemen tüm tavernalarda bulabilirsiniz.

Dakos ☆☆☆☆ Tüm restoranlarda

Peynir Saganaki ☆☆☆☆☆ Yunanistana özel sarı gravyer peynirinin yağda kızarmış hali, tüm mönülerde bulunmakta.

Bougatsa ☆☆☆ Hanya’da Kipkop Café’de

Ahinos ☆☆☆☆ Sadece balık restoranlarında

Mizitra ☆☆☆☆☆ Neredeyse tüm hamur işlerinde bulunan mizitra bence nefis bir peynir.

Kalamata ☆☆☆☆☆ Nefis bir zeytin çeşidi

Avli ☆☆☆☆☆ Burası Rthmno’da güzel bir restoran. İnanılmaz güzel mutfağa sahip. Karides, ahtapot gerçekten harika.

Lemon Tree ☆☆☆ Burası da bir restoran tüm guide’larda ismi geçiyor. Çok turistik, kalabalık ve seviliyor. Ama bence ortalama bir mutfağı var. 


Aydan’ın ilk 5’i

Denenecek en güzel hamur işi:

Cheese Pie denilen poğaça ve çiğ börekleri. Özellikle Sfakion yolunda bulunan gözlemecideki mizitralı gözlemeler.

Denenecek en güzel restoranlar:

Tamam – Hanya (Et ağırlıklı, özel mezeleri ve çok güzel salataları olan bir mekan), Avli – Rethmno (Hem balık, hem et restoranı), Zefyros-Rthmno (Balık restoranı), The Three Brothers Taverna – Sfakion (Balık restoranı)

En güzel yemek:

The Three Brothers Taverna’da Tütsülenmiş Çipura ve Avli’nin ahtapot ızgarası, Her restoranın Greek Salad’ı

En güzel mekan:

Avli

En güzel deniz ürünü:

Izgara ahtapot (Avli) ve fırınlanmış gravyerli midye (The three brothers)

Bunlar da ilginizi çekebilir!

BAHARATLI TEPSİ EKMEK

BAHARATLI TEPSİ EKMEK

Bir kere yapın bu tarif için fazladan ekmek alacağınıza bahse girerim. Bayat ekmeği değerlendirme ...
DEVAMINI OKUYUN
SİZ ONU NASIL TANIRSINIZ?

SİZ ONU NASIL TANIRSINIZ?

Çocukluğunda arabalı sokak satıcılarından tulumba tatlısı yemeyen belki vardır ama o şerbeti daml ...
DEVAMINI OKUYUN
KADİRLİ SUCUĞU

KADİRLİ SUCUĞU

Ramazan ayı süresince @foodonline ...
DEVAMINI OKUYUN