Aydan Üstkanat | AYDANCA - YEŞİL DÖNÜŞÜM MÜ, KAMUFLAJ MI?
YEŞİL DÖNÜŞÜM MÜ, KAMUFLAJ MI?
AYDANCA

YEŞİL DÖNÜŞÜM MÜ, KAMUFLAJ MI?

Kuzey Çevre Otoyolu'nun Avrupa yakasında, inşa edilen Türkiye'nin ilk ekolojik köprüsünü bilirsiniz. Vahşi hayvan türlerinin otoyoldan etkilenmeden yaşamlarını sürdürebilmesi için tasarlanmış, kamuflaj örtüsüyle "doğayla bütünleştiği" iddia edilen bir geçit.


O zamanlar bu köprü büyük bir çevreci adım olarak lanse edilmişti. Ben o yoldan ilk geçtiğimde, köprüye gözüm takıldı ve tek bir şey düşündüm: Hayvanlar tabela mı okuyor? Tilki, kaplumbağa, yaban domuzu ya da gelincik nereden bilsin bu köprünün kendisi için yapıldığını da oradan geçsin?


Nitekim birçok hayvan o bölgede telef oldu. Çünkü köprü yapılmıştı; ama geri kalan düşünülmemişti. O otoyol inşa edilirken yok olan ağaçlara, kaybedilen doğal yaşama hiç girmiyorum bile.


2025 yılında gündeme gelen İklim Yasası Tasarısı'nı okuduğumda da aynı his geçti içimden. Kâğıt üstünde çok doğru cümlelerle başlayan, ama satır aralarına indikçe yönlendirmeye açık, demokratik denetimden uzak, piyasayı önceleyen bir çerçeve…


İşte bu yüzden soruyorum: Bu gerçekten bir yeşil dönüşüm mü, yoksa yalnızca yeşil bir kamuflaj mı?


İklim Yasası: Türkiye İçin Ne Vaat Ediyor, Ne Saklıyor?


İki saat sürdü bu yazıyı yazmam. Tasarıyı satır satır okudum, anlamadığım yerleri tekrar ettim, üstüne düşündüm. Uzmanlık alanım değil ama bu kimseyi okumaktan alıkoymamalı. Çünkü konu geleceğimiz.


Öncelikle şunu netleştirelim: İklim değişikliği var. "Var mı yok mu?" tartışmalarını çoktan geçtik. Alınabilecek önlemler için zaman da geçti. Artık o bomba elimizde patladı.


Zamanında yöneticiler bilimsel raporları yok saydı. Bugün hâlâ "iklim değişikliği yok" demek ya cehalettir ya da başını kuma gömmek.


Bu, atmosfer kadar bariz bir gerçek. Ve hepimiz bu gerçekle yüzleşip bilgiyle konuşmalıyız.


Peki bu yasa tasarısı ne diyor?


2025'te Türkiye'nin gündemine oturan İklim Yasası Tasarısı'nın ilk bölümü umut verici: İklim değişikliğini tanıyor, bazı doğru projelere alan açıyor. Fakat sorun, ikinci bölümde başlıyor: "Yaptıkların, yapacaklarının garantisidir."


Yani kâğıt üzerinde yeşil dönüşüm hedefleri var ama uygulamaya bakınca:

• Yapısal eksikler,

• Denetim boşlukları,

• Ve sosyal adalet riskleriyle dolu.


Kim Destekliyor, Kim Eleştiriyor?


Destekleyen Ülkeler:


Almanya, Fransa, Birleşik Krallık gibi ülkeler; bağlayıcı yasalar, bağımsız denetim ve şeffaflık ilkeleriyle iklim politikalarını hayata geçiriyor. Paris Anlaşması'na sadık kalıyorlar.


Eleştiren veya Mesafeli Ülkeler:


ABD bazı küresel anlaşmalara ekonomik kaygılarla temkinli yaklaşıyor.

Çin, Brezilya, Suudi Arabistan gibi ülkeler karbon piyasası ve emisyon kısıtlamaları konusunda çekinceli.

AB içinde ise Macaristan, Hollanda, İsveç (ayrıca ilgilenenler için bu ayrışmanın nedenini aşağıda özetledim) gibi bazı ülkeler doğa koruma yasaları konusunda ayrışıyor.


Türkiye'deki Tasarının Eleştirilen Yönleri


1. Demokratik Denetim Eksikliği:

Kararlar tek merkezden çıkıyor. Sivil toplum, yerel aktörler, bilim insanları sürece dahil değil.

2. Piyasa Odaklı Yaklaşım:

Çevre sorunları, piyasa araçlarıyla çözülmek isteniyor. Bu yaklaşım büyük sermayeyi korurken halkı dışarıda bırakıyor.

3. Belirsiz ve Geçici Hedefler:

"2053 net sıfır emisyon" hedefi var ama bu hedefe nasıl ulaşılacağı belirsiz. Ara aşamalar ve kısa vadeli somut adımlar eksik.

4. Kırsal Halk ve Çiftçiler Üzerindeki Yük:

Emisyon ticaret sistemi gibi uygulamalar, gübre, yakıt gibi girdi maliyetlerini artırabilir. Bu da küçük üretici için yeni yükler, kırsalda daha büyük eşitsizlikler anlamına gelir.


Yemek yapıyorum; çiftçiye yükse, bu doğrudan beni, benim gibi üreten herkesi ilgilendiriyor. Aslında yemek yiyen herkesi ilgilendiriyor. Bu konunun detaylarını ilgilenenler için en sonda ayrı bir notta anlattım.



Neden Bu Tasarı Bu Haliyle Uygun Değil?


Çünkü çevreyi koruma iddiasıyla yola çıkarken:

• Demokratik katılımı dışlıyor,

• Sosyal adaleti gözetmiyor,

• Uzmanlık bilgilerini sürece dahil etmiyor.


Piyasa merkezli bu anlayışla sorunların kökenine inilemiyor. Bu haliyle kabul edilirse, sürdürülebilir değil; ne çevresel ne toplumsal açıdan.



EK BİLGİ 1: Yukarıda bahsettiğim yerel halk üzerindeki yük" meselesi, doğrudan tasarının metninde açık açık "çiftçiye yük bindiriyoruz" şeklinde yazmıyor tabii. Ama bazı maddelerin ve genel yapının dolaylı etkileri, özellikle küçük üreticiler ve kırsalda yaşayan insanlar için ciddi sorunlar barındırıyor. Bunlar neler?

1. Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) Nedir, Kimi Etkiler?

Tasarının en çok konuşulan yönlerinden biri emisyon ticaret sistemi (ETS). Bu sistem, karbondioksit ve diğer sera gazlarını salan sektörlere bir "kirletme hakkı" verilmesini ve bu hakkın ticarete konu olmasını içeriyor. Yani "kirleten öder" mantığı var.

• Büyük sanayi ve enerji şirketleri, karbon emisyonlarını azaltmazsa, bu hakları parayla satın almak zorunda kalıyor.

• Ancak zamanla bu sistemin genişletilerek tarım sektörü, hayvancılık ve küçük üreticilere kadar yayılabileceği öngörülüyor.

Yük kısmı işte tam da burada başlıyor:

• Küçük çiftçi, doğrudan ya da dolaylı yoldan bu sistemin maliyetleriyle karşı karşıya kalabilir.

• Örneğin, gübre, yakıt, nakliye gibi girdiler ETS'ye tabi tutulduğunda fiyatlar artar. Bu da üreticinin maliyetini artırır.

• Aynı zamanda karbon salımı düşük bile olsa, çiftçiye "karbon ayak izini ispatla" denirse, bu bürokratik yükü ve takibini yapacak altyapısı olmayan küçük üretici zor durumda kalır.

2. Sübvansiyon ve Destekler Net Değil

Tasarının bazı bölümlerinde "yeşil dönüşüm desteklenecektir" deniyor ama bu desteklerin nasıl, kime, hangi kriterlerle verileceği belirsiz. Bu durum:

• Kaynakların büyük sermaye gruplarına akıtılması,

• Küçük üreticinin ise "dönüşüme ayak uyduramıyor" bahanesiyle dışlanması gibi sonuçlar doğurabilir.

Yani, "Destek var" diyor ama bu destek küçük çiftçiye mi, yoksa sadece büyük enerji holdinglerine mi, o kısmı muallak.

3. Kırsal Kesimde Enerji ve Su Erişimi

İklim yasalarının bazı uygulamaları (örneğin karbon nötr hedefler, yenilenebilir enerji teşvikleri vs.) genellikle kent merkezlerinde hızla gelişir. Ama:

• Kırsalda yaşayan insanlar için elektrik, su, ulaşım gibi temel hizmetlerin karbonsuz hale getirilmesi hem daha zor hem daha pahalıdır.

• Yeni sistemlere geçiş, altyapısı zayıf köylerde ciddi eşitsizlikler yaratabilir.

4. Bürokrasi ve Denetim Yükü

Yasa tasarısının uygulamaya geçmesiyle birlikte; tarım, hayvancılık, gıda üretimi gibi alanlara yeni belgeler, beyanlar, denetimler, izleme süreçleri eklenebilir.

• Büyük firmalar bu süreci profesyonel ekiplerle yönetebilir.

• Ama köyde tek başına üretim yapan yaşlı bir çiftçiye "çevreye uyumlu üretim belgesi getir" dersen, bu pratikte zulüm olur. Yasa metninde bu yükler doğrudan yazmasa da, tasarının biçimi bu riski taşıyor. Eğer gerekli sosyal adalet mekanizmaları kurulmazsa, yük yine her zaman olduğu gibi:

• Küçük çiftçinin,

• Yerel üreticinin,

• Kırsalda yaşayan sade vatandaşın üzerine yıkılabilir. İşte bu yüzden bu maddeleri çiftçiye "yük" olarak görüyorum.

--------------------------------------------------------------------------------

EK BİLGİ 2: İsveç, doğaya önem vermediği için değil; kendi geliştirdiği sürdürülebilir modellerin AB'nin merkezi kurallarına kurban edilmesini istemediği için ayrışıyor. Hollanda da benzer bir sebeple çiftçi protestoları yaşamıştı: AB'nin nitrata dayalı tarım kısıtlamaları, bazı bölgelerde çiftçilerin toprağı bırakmasına sebep oluyordu.

İsveç Neden Ayrışıyor?

İsveç doğa koruma, biyoçeşitlilik ve karbon salımını azaltma konularında AB'nin önde gelen ülkelerinden biri. Ancak 2023-2024 yıllarında özellikle Avrupa Birliği'nin "Yeşil Mutabakat" (Green Deal) kapsamında önerdiği bazı yeni doğa koruma yasalarına karşı temkinli yaklaştı. Neden mi?

1. Orman Politikaları:

İsveç'in yüzölçümünün yaklaşık %70'i orman. Bu ormanların büyük bir kısmı özel mülkiyette ve sürdürülebilir ormancılık, İsveç ekonomisi için çok önemli bir sektör. AB'nin daha katı doğa koruma hedefleri (örneğin: ormanların daha geniş kısmını "dokunulmaz" ilan etme) İsveç için ekonomik riskler anlamına geliyor.

İsveç diyor ki: "Biz zaten sürdürülebilir ormancılık yapıyoruz. Merkezi bir AB düzenlemesi, bizim yerel dengeyi bozabilir."

2. Gıda Güvenliği ve Tarım Alanları:

İsveç'in tarım alanları sınırlı ve iklimi kısa süreli üretime müsait. AB'nin bazı doğa restorasyon yasaları (örneğin tarım arazilerinin bir kısmının doğaya bırakılması gibi) İsveç'te gıda üretimini azaltabilir kaygısı doğurdu.

3. Yerel Özerklik ve Bilimsel Yaklaşım:

İsveç, çevre politikalarında bilime dayalı karar almayı önceliklendiriyor ve bazı AB düzenlemelerinin "genelleştirilmiş", yani ülkeler arası farklılıkları göz ardı eden yaklaşımlar taşıdığını savunuyor. Bu yüzden de, "tek tip yasa herkese uymaz" diyorlar.

Bunlar da ilginizi çekebilir!

SANDVİÇ EKMEĞİ

SANDVİÇ EKMEĞİ

Sandviç ekmeğini kendin yap, çocukların sağlıklı beslensin!Yumuşacık brioş ekmeği ile sand ...
DEVAMINI OKUYUN
YEŞİL DÖNÜŞÜM MÜ, KAMUFLAJ MI?

YEŞİL DÖNÜŞÜM MÜ, KAMUFLAJ MI?

Kuzey Çevre Otoyolu'nun Avrupa yakasında, inşa edilen Türkiye'nin ilk ekolojik köprüsünü bilirsin ...
DEVAMINI OKUYUN
İYİ BESLENMEK NEDEN BU KADAR ZOR?

İYİ BESLENMEK NEDEN BU KADAR ZOR?

Çünkü son 50 yıldır lezzet algımızı değiştiren işlenmiş gıdaları mideye indiriyoruz. Gözümüzü kör ...
DEVAMINI OKUYUN