Aydan Üstkanat | GEZİ - LONDRA
GEZİ

LONDRA

Londra’da Lezzet Avı

Dünyanın en pahalı şehirlerinden biri olarak bilinen Londra’da yemekler, İstanbul fiyatlarından hiç de farklı değil.

Toto! Okul dönemlerimde benim ve ablam Pınar’ın tüm şarkılarını ezbere bildiği, Türkiye’ye gelmelerinin hayal olduğunu düşündüğü ama bu hayalden hiç vazgeçmediği, yine de Türkiye’de bir türlü canlı performanslarını izleyemediği, progressive rock akımının temsilcilerinden. Pink Floyd, Foreigner ve Chicago! Bu grupların müziği ile büyüdük biz. Pınar, altı ay önce Toto’nun son turnesi, Londra ayağının biletlerini burnuma uzattığında attığım çığlık hala kulaklarımda.

Neyse, biletler cebimizde, Londra’nın yolunu tuttuk. Konser nefisti. Elbette konser dışındaki zamanda her zaman olduğu gibi yine yemeklere odaklıydım. Londra Avrupa’da en sevdiğim ve gitmek için fırsat yarattığım bir şehir. Bunun en büyük nedenlerinden biri yemeklerini lezzetli bulmam. Orada kaldığım zamanı, yeni bir lezzet tatmak için değerlendiririm. Yemeden dönmediğim şeyler de yok değil. Bazı marketler, bir kaç lokanta ve en sevdiğim pazarlardan biri olan Portobello pazarıda buna dahil. Bu sefer hava da çok iyiydi. Bir gün çok yağışlıydı, bir gün de nefes alınamayacak kadar sıcaktı ama diğer günler şehri turlarken keyifli, hafif bir esinti bize eşlik etti.

Londra, Sandviç Cenneti

İngiltere’nin yemek kültürünün limon reçeli, fish and chips (balık ve patates kızartması), Pazar rostosu ve çiftçi kahvaltısı ile sınırlı olduğunu düşünenler olabilir. Oysa büyük adanın özellikle İskoçlar sayesinde Ortaçağ döneminden kalan geleneksel bir mutfağı var. Hatta ilk balık ve baconların orada tütsülendiği gerçeği gibi, bir çok tahıl ve hububatın yiyecek olarak sofraya gelmesi bu çağlarda tam da bu bölgede olmuştur. Özellikle bergamutlu siyah çayı (earl grey), çeşit çeşit puding ve pateleri ile buruk tatlı siyah birası stout’u ve tüm dünyaya damgasını vurmuş malt viskisini de sakın hafife almayın. Ki, en sevdiğim hamur işilerinden scone’u da saymadan geçemeyeceğim.

Londra, dünyanın en büyük metropollerinden biri olarak müthiş bir yemek çeşitliliğine sahip. Dünyanın her yerinden, en güzel yemekleri ve içecekleri burada bol alternatiflerle bulabilmek mümkün. Canınız Lübnan yemeği mi çekti ya da Thai? Sushi veya kebap… İtalyan pizzasına ne dersiniz? Dünya mutfaklarından en iyi lezzetleri burada bulabilmek mümkün.

Picadilli ve Covent Garden ise keyifle etrafı seyrederken, buz gibi bir “Pimm” (İngiliz kokteyli) ile lezzetli aperatifler atıştırabileceğiniz merkezler.

Bu gidişimde genel olarak Londra’da taze, sağlıklı ve kalorisi düşük yiyeceklerin yaygınlaştığını gözlemledim. Hatta Mc Donald’s gibi fast food zincirlerinin bile bu anlamda radikal değişiklikler yapmış olması dikkat çekiciydi. Unutmadan! Sandviç takıntılı biri olarak, gerçek bir sandviç cennetinde olduğumu da belirtmek isterim. Makul rakamlarda, müthiş sağlıklı, lezzetli ve bol malzemeli sandviçleri her an her yerde bulabiliyorsunuz. “EAT” ve “CAFE PRET” isimlerinde iki farklı cafe zincirinin şubeleri, şehrin hemen hemen her köşesinde bulunmakta.

Bu iki markanın ortak özelliği sandviç, salata ve çörek zenginliği. Arzu ettiğiniz her türlü malzemeyle ister dürüm, ister pofuduk beyaz baget, ister keten tohumlu tahıllı yumuşacık ince dilim ekmeklerle taptaze karides, avokado, değişik peynir ve füme etlerle sandviçleri ortalama 4-8 pound arası satın alabiliyorsunuz. İstanbul’da ben bu kadar güzel sandviç henüz hiç bir büfede veya cafede görmedim. Şehre girip, Heathrow havaalanından çıkana kadar taptaze shushi ve sandviçlere öyle bir alışıyorsun ki, İstanbul havaalanına geldiğimde kocaman ekmeklerin içinde jilet inceliğindeki peynir ve sucukları görünce “hoşçakal güzel sandviçler” diye iç geçirdim. Bol hamur, az malzeme, az çeşit ve aynı fiyat…

Beni Portebollo’ya Bırakın!

Aslında fiyat karşılaştırmasını en iyi yapabileceğim yer Portebolle pazarı oldu. Cumartesi günü kurulan Portobello pazarı, Londra’nın en sevdiğim yeri. Panayır gibi. Pazar, eski mutfak kap kaçak ve hediyeliklerin satıldığı büyük bir bölümle başlayan ince ve uzun bir sokak. Bu tezgahlar bittiğinde, her cins yemeklerin Pazar tezgahlarında yapıldığı bölüm başlıyor. Burada risottodan tutun da, bruchetta’ya kadar her türlü yiyecek ayak üstü yeniyor. Bir porsiyonu ortalama 4-5 pound. Etrafta pub ve sushi bar, fish and chip yapan fast food dükkanları sıralı. Hemen herkesin elinde bir yiyecek. Biraz daha ilerlediğinizde sebze meyve pazarı başlıyor. Taptaze frambuaz ve ahududuların 100 gr’ının 1 pound olduğunu görünce, bizdeki uçuk fiyatları aklıma geldi! İstanbul’da fiyatları el yakan kuşkonmaz ve avocado biraz daha düşük fiyatlı. Türüf yağı, zeytinyağı, enginar, çeşit çeşit mantarlar, özellikle peynirleri ise bize göre oldukça ucuz.

Orada kaldığım süre içinde bir çok yeni lezzet keşfettim. Sanırım en önemlisi Oxford caddasindeki, Londra’nın en büyük alışveriş merkezinden biri olan Selfridges’teki “Beef Bar” dı. Dünyaca ünlü şef Jemie Olivier’ın restoranlarından birini görmeden geri gelemezdim ve son dönem en meşhur yeri olan “Busama”yı…

Londra’da Lezzetli Üç Adres

Geçtiğimiz hafta da bahsettiğim gibi, Londra seyahatim süresince her anı, yeni bir lezzet keşfetmek için değerlendim. Harrod’s mağazasının yemek bölümünden, Portobello tezgahlarına, meşhur İngiliz pub’larından, sushi barlara ve bir çok etnik restoranların yemeklerine kadar bir çok yeri daha önce deneme fırsatı yakalamıştım. Bu sefer bilmediğim yerleri gezdim, yemeklerini denedim. Vasatın altında hiç bir yemek görmedim. Genellikle orta kalitede veya çok iyiydi. Bunların içinden üç farklı mekandan bahsetmek istiyorum.

Salt Beef Bar

Bana sorarsanız Londra’da mutlaka denenmesi gereken bir lezzet. İki dilim ekmek arasında sandviç olarak servis ediliyor ama içindeki sığır eti başlı başına bir yemek. Sulu, yumuşacık ve çok lezzetli. Ekmek olarak çeşitli alternatifleri mevcut. Bagel, foccacia gibi farklı ekmek alternatifleri olsada klasik tahıllı ekmeği tercih etmenizi öneririm. Yumuşacık ve incecik bir ekmek. İçine sürülen iki tip hardalı size soruyorlar. Tıpkı iki farklı eti sordukları gibi. Biri baharatlı, diğeri sade bu etlerle hardallı ekmeği aldığınızda yanına kocaman bir de salatalık turşusu konuyor. Ve tabağınız hazır!


Salt Beef Bar, Oxford caddesinde, Londra’nın en eski alışveriş merkezinden biri olan Selfridges’in içinde yer alıyor. Selfridges eski, kocaman, etkileyici bir bina. İçinde oyuncaktan tutun, kozmetik, giyim, dekorasyona kadar her türlü şey mevcut. Önemli bir bölümünü de yiyecek reyonu kaplamakta. Özel reçeller, hardallar, soslar, mezeler, ev yapımı makarnalar… İstiridye, balık, et, tavuk, sebze, meze her türlü yiyeceğin satıldığı bir bölüm. Etrafında da sushi bar, EAT’in bir şubesi, lübnan mutfağı, çin yemekleri, tavuk yemekleri gibi 6-7 adet restoran bölümü bulunmakta. İşte Salt Beef Bar’da bunlardan biri. Tüm restoranları görmek için bir tur attığımda çok dikkatimi çekmiyor. Sade bir yer. İki adet cam tezgahın içince kesme tahtası buluyor ve bu kesme tahtasının üzerinde koca parçalar halinde sığır eti yer alıyor. Keskin büyük bir bıçakla ince dilimleyip servis ediliyor. Tek bir şey yapılıyor ama muhteşem yapılıyor! Yanında şarap ve arzu ettiğiniz içicek, arkasından bir kaç da tatlı ve scone alternatifi bulunmakta. Ortalama 6 ile 10 pound arası hesap ödüyorsunuz.

Selfridges London

400 Oxford Street

Jamie’s Italian

Jemie Oliver… Malum tüm İngiltere’nin, hatta dünyanın en sevimli şefi ve televizyoncusu. Yemekle ilgilenip de onu tanımyan neredeyse yoktur. Pratik, doğaçlama, taze ve kolay hazırlanan bir mutfağı vardır. Elbette Londra’da, onun restoranlarından birine gitmek, listemin başında yer alıyordu. Biz Covent Garden’daki Italyan konseptli restoranına gitmeyi tercih ettik. Bulunduğu yer binaların arasında bir avluda. Sıcak, loş ve rahat bir yer. Herhangi bir şubede Jamie Oliver’ı görmek gibi bir isteğiniz varsa bu pek mümkün değil, baştan söyleyeyim. O kadar büyük bir restoran zinciri var ki, bu kadar iş, güç, televizyon programının içinde buralara uğraması pek olası değil. Mönü adı üstünde İtalyan! Fakat pizza yok. Makarna üzerine yoğunlaşmış, ayrıca et ve tavuk yemekleri de bulunmakta. Girişte ahşap kaplarda ev yapımı makarnalar bulunuyor. Ada şeklinde konumlandırılmış servis masasını çevreleyen tavana asılmış kurutulmuş etler mekana hoş bir görüntü katıyor. Buraya rezervasyonsuz gelmek mümkün. Size küçük bir çağrı cihazı veriliyor ve isminiz alınıyor, bekleme süreniz ortalama olarak söyleniyor. Bu sürenin sonunda cihazdan alarm geliyor. Bu “masanız hazır, gelin” demek. İlginç ve karmaşaya engel olan güzel bir yöntem.

Özellikle başlangıçları öneririm. Kızarmış parmak mantar “mashroom fritti” tek kelime ile nefis! Peynir ve soğuk et tabağı orta karardı. Pecerino’nun üzerine damlatılmış ve mönüde “biber jeli” olarak adlandırılan sos ise bana daha çok ketçap gibi geldi ve beğenmedim. Makarnam bir parça fazla pişmişti ve bolognese sosunun yağı biraz fazla kaçmıştı, lezzeti ise orta karardı. İki aperatif, iki başlangıç tabağı, makarna ve birer kadeh şaraba kişi başı 18 pound ödedik.

Covent Garden

11 Upper St Martin’s Lane

London

Busaba

Oxford caddesinin bir arka sokağındayız. Burası Hakkasan’ın yaratıcısı ve Waggamama’nın sahibi Alan Yau’ya ait. Thai yemeklerinin yer aldığı bu mekanın Londra’nın merkezinde toplam beş şubesi bulunmakta. Şu anda Londra’da en popüler mekanlardan biri. Rezervasyona gerek yok. Sadece popülerliği sebebiyle buraya geldik. Benim en merak ettiğim restoran listesinde ilk sıralarda. Kominal masalarda oturup, loş ışıkta ve gürültülü bir mekanda thai yemekleri yiyorsunuz. Çok kalabalık bir mekan. Sade ve yalın bir dekoru var. Thai yemeklerini sevenlere denemelerini öneririm. Hiç yememiş olanlarada mutlaka burada denemesini. İsminden dolayı denediğim yaseminli pirinç cidden hayal kırıklığıydı. Ama diğer tabaklardan tattığım yumurtalı ve karidesli pirinç çok lezzetliydi. Buraya gelmişken mutlaka ördek denemenizi öneririm. Ayrıca acı sevenlerin fıstıklı ve karidesli pirinç eriştesini seveceklerini düşünüyorum. Denenecek çok sayıda şey mevcut. Ama porsiyonlar çok doyurucu aşırıya kaçmamanız tavsiyem! Salata ve aperatifler 2,5 ile 6 pound, ana yemek ve erişteler ise 6 ile 12 pound arası.

8–13 Bird Street

London W1U 1BU

Bunlar da ilginizi çekebilir!

RAFİNE ŞEKERSİZ MOZAİK TOPLARI

RAFİNE ŞEKERSİZ MOZAİK TOPLARI

Her daim mis gibi kurabiye ve ekmek kokularının yayıldığı, evimin kalbi mutfağımdan çocuk bayramı ...
DEVAMINI OKUYUN
BAHARATLI TEPSİ EKMEK

BAHARATLI TEPSİ EKMEK

Bir kere yapın bu tarif için fazladan ekmek alacağınıza bahse girerim. Bayat ekmeği değerlendirme ...
DEVAMINI OKUYUN
SİZ ONU NASIL TANIRSINIZ?

SİZ ONU NASIL TANIRSINIZ?

Çocukluğunda arabalı sokak satıcılarından tulumba tatlısı yemeyen belki vardır ama o şerbeti daml ...
DEVAMINI OKUYUN